İsrail’in Gazze’ye yönelik gerçekleştirdiği operasyonlar ve katliamlar, dünya genelinde büyük bir infiale yol açtı. Bu olayların tarihsel arka planı, insani yardımların nasıl birer savaş aracı haline getirildiğini, kurbanların yaşadığı travmaların derinliğini ve uluslararası toplumsal tepkiyi sarsıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Bu yazıda, insani yardımın siyasallaşması ve arka planda dönen elleri açığa çıkaracağız.
İnsani yardımlar, savaş ve kriz dönemlerinde hayati öneme sahip olabilmektedir. Temel gıda, sağlık hizmetleri, sağlık malzemeleri gibi desteklerin sağlanması, mağdur durumda olan insanların yaşamlarını kurtarabilir. Ancak, bu yardımların doğru ve etkili bir biçimde ulaştırılması, özen ve etik değerler gerektirir. Tarih boyunca insani yardımların, çatışmaların devam etmesine nasıl destek verdiği üzerine birçok tartışma yaşanmıştır. Özellikle Gazze’de son dönemlerde yaşanan olaylar, bu yardımların nasıl birer “kalkan” ve “silah” olarak kullanıldığına dair birçok soru yöneltmektedir.
İsrail’in gerçekleştirdiği hava saldırıları, binlerce sivilin hayatını kaybetmesine ve birçok insani yardım kuruluşunun faaliyetlerine zarar vermesine neden oldu. Sağlık hizmetlerine erişim, temel ihtiyaçların karşılanması ve barınma koşulları için mücadele eden birçok sivil, bu ortamda canlarını kaybettiler. Elbette bu durum, insani yardımların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Ancak yardımların ulaşmadığı yerlerde ve zamanlarda insani trajedilerin yaşandığı da bir gerçek. Dolayısıyla, yardımların yalnızca bir araç olarak değil, aynı zamanda birer hedef haline gelmesi durumunun sorgulanması gerekiyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik düzenlediği katliamlar, yalnızca bir askeri operasyon olarak görülemez. Bu olaylar, aynı zamanda sivil kayıpların hangi sebeplerle ve nasıl arttığını, insani yardımların bu süreçte neden etkisiz kaldığını sorgulama gerekliliğini ortaya koymaktadır. Gazze’de, yerel yöneticilerden tutun da sivil toplum kuruluşlarına kadar birçok yapı, gerçekleri yerine getirmekte zorlanıyor. Yardım kuruluşları, çatışma riski altındaki bölgelere ulaşmakta ve gerekli hizmetleri sağlamada çoğu zaman büyük zorluklarla karşılaşmakta.
Yardım taşıyıcıları ve gönüllüler, sayısız engellemelere ve tehlikeye rağmen hayat kurtarma mücadelesi vermeye çalışıyor. Ancak, bu çabaların önünde duran ciddi tehditler, o insanların hayatlarını daha da riske atmaktan başka bir işe yaramıyor. Basına yansıyan birçok olay, o insanların insani yardım çabalarının kurban edildiğini göstermektedir. İşte bu durum, uluslararası insan hakları kuruluşlarını harekete geçirmiş ve olayların daha da derinleşmesine sebep olmuştur. Bu bağlamda, taraflar arasındaki güç dengesizliği, insani yardım süreçlerinin manipüle edilmesine zemin hazırlamaktadır.
Sorunlar ve çatışmalar arasında sıkışmış olan sivil halk, çoğu zaman bu krizin en büyük mağduru olmaktadır. Özellikle çocuklar ve kadınlar gibi hassas grupların, meslekten değil, yalnızca kim oldukları dolayısıyla hayatları her an tehlikeye girmektedir. Yaşam mücadelesi veren bu insanlardan yalnızca sayılar olarak bahsedilmesi, tüm bu trajedinin derinliğini görmezden gelmektir. Resmi raporlar, öldürülen sivil sayısını artan bir oranla güncellerken, çatışmaların geride bıraktığı yaralar da bir o kadar kabarık olmaktadır.
Sonuç itibarıyla, Gazze’de yaşananlar bir yandan uluslararası hukukun ihlalini ortaya koyarken, diğer yandan insani değerlerin nasıl aşağılandığını sergilemektedir. Hayat kurtarmaya yönelik bütün çabaların, siyasi hesaplar ve askeri stratejiler uğruna kurban edildiği bir dönemde, herkesin sesini yükseltmesi gerekmektedir. Çünkü, bırakın yardımları ulaştırmayı, insanların yaşam hakkının ihlal edildiği bir coğrafyada, kelimelerin bile ne kadar ağır olduğu ortadadır. Gazze halkının acısı, yalnızca orada yaşayanların değil, tüm dünyanın ortak sorunu olmalıdır.
Bu tür olayların devam etmesi, sadece o insanlara değil, uluslararası toplumda çatlak yaratacak bir etki yaratmaktadır. Geçmişin hatalarından ders alınmadığı sürece, yaralar kapanmayacak ve bu döngü devam edecektir. Dünya, insani değerin ne kadar önemli olduğunu anlayana dek, kayıplar sürecektir. Sadece unutulmuş liderlerin ve kayıpların isimleri değil, hayattan koparılan insanların umutları da yine tarihin karanlık sayfalarında kalacaktır.