Uluslararası politikada önemli gelişmelere ev sahipliği yapan İstanbul, bu kez 2. Barış Zirvesi'ne sahne oldu. Zirve, dünya genelinden diplomatlar, akademisyenler ve siyasi analistler tarafından takip edildi. Bu yılki zirve, özellikle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Amerika Birleşik Devletleri eski Başkanı Donald Trump arasındaki ilişkilere ve bu ilişkilerin uluslararası barış üzerindeki etkilerine odaklandı. Türkiye'nin ev sahipliğinde düzenlenen zirvede, barışın sağlanması için gereken stratejiler ve mevcut jeopolitik durum analiz edildi.
Putin ve Trump arasındaki ilişki, 2016 Amerikan Başkanlık seçimlerinden bu yana siyasi analizlerin merkezinde yer alıyor. İki lider arasındaki yakınlık iddiaları, medya tarafından sıkça tartışıldı. Ancak bu zirvede, bu ilişkinin ardında yatan stratejik hesaplar ve taktiksel bir oyun olduğu vurgulandı. Katılımcılar, Putin’in Trump ile oluşturduğu ortaklık üzerinden nasıl bir güç dinamiği yarattığını ele aldı. Bu ilişki, sadece iki ülke için değil, aynı zamanda küresel barışın sağlanması için de kritik bir rol oynuyor.
Bu zirvede yapılan konuşmalarda, “Putin, başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın farklı bölgelerindeki barış süreçlerinde Trump ile iş birliği yaparak kendi çıkarlarını korumaya çalışıyor” görüşü ağırlık kazandı. Analistler, her iki liderin de farklı zamanlarda birbirlerine yönlendirmeler yaptığını, ancak bu durumun tamamen taktiksel bir oyun olduğunu ifade ettiler. Zirve sonunda elde edilen sonuçlar, barış ve güvenlik konusunda yeni bir perspektif sunma potansiyeline sahip.
Zirvenin bir diğer önemli konusu, süregelen çatışma bölgeleri ve bu bölgelerde barışın nasıl sağlanabileceği oldu. Katılımcılar, özellikle Suriye ve Ukrayna gibi kriz bölgelerinde yaşanan insan dramından bahsederken, Putin ve Trump'ın tutumlarının barış süreçlerine nasıl etki ettiğini tartışmaya açtılar. “Barış sağlamanın önündeki en büyük engel, devletler arasındaki güven eksikliği” diyen uzmanlar, bu güvenin artırılması için yapılması gerekenleri de sıraladılar.
Uzmanlar, özellikle dijital çağda bilgi akışının hızlanması ile birlikte, kamuoyunun bilinçlendirilmesinin önemine dikkat çekti. Barış zirvesi, bu bilinçlenmenin sağlanması adına birçok öneri sundu. Yeni stratejiler geliştirilmesi ve bu stratejilerle birlikte iş birliği yapılması gerektiği vurgulandı. Ayrıca, liderlerin çatışma yerine yapıcı bir diyalog yoluna yönelmelerinin önemi belirtildi. Bu noktada, İstanbul'un barış süreçlerine katkıda bulunma konusunda nasıl bir rol üstlenebileceği üzerine de tartışmalar yapıldı.
Sonuç olarak, İstanbul'daki 2. Barış Zirvesi, Putin ve Trump arasındaki taktiksel ilişkiyi ve bu ilişkinin barış süreçlerine etkisini derinlemesine ele aldı. Zirve sonunda katılımcılar, barışın sağlanması adına uluslararası iş birliğinin şart olduğunu bir kez daha vurguladılar. Bu tür zirvelerin, küresel barışa giden yolda ne denli önemli olduğu bir kez daha ortaya kondu. Önümüzdeki dönemlerde bu tarz forumların artarak devam etmesi, uluslararası ilişkilerde yeni bir sayfa açabilir.