Son yıllarda otizm spektrum bozukluğu (OSB) üzerine yapılan kapsamlı araştırmalar, erkeklerde otizm görünme oranının, kadınlara göre önemli ölçüde daha yüksek olduğunu gözler önüne seriyor. Bu durum, hem bilim dünyasında hem de toplumda merak ve endişe uyandırmakta. Bu yazıda, otizmin erkeklerdeki yaygınlığının sebeplerine ve bu durumun getirdiği endişelere odaklanacağız.
Otizm, bireylerin sosyal etkileşimlerini, iletişim becerilerini ve davranışlarını etkileyen bir gelişimsel bozukluktur. Araştırmalara göre, erkeklerde otizm tanısı konulma oranı, kızlara göre yaklaşık dört kat daha fazladır. 2023 yılında yapılan bir çalışmada, erkek çocukların %1.5’inin otizm spektrum bozukluğu tanısı alırken, bu oran kız çocuklarında %0.4 olarak belirlenmiştir. Bu durum, kız çocukları arasında otizm tanısının neden daha az yaygın olduğuna dair birçok soruyu gündeme getiriyor. Uzmanlar, bu durumun genetik, biyolojik ve çevresel etkenlerle bağlantılı olabileceğini ifade ediyor.
Uzmanların üzerinde durduğu en önemli nedenlerden biri, genetik yatkınlık ve biyolojik faktörlerdir. Araştırmalar, bazı genlerin erkeklerde otizm gelişme riskini artırabileceğini göstermektedir. Örneğin, otizmle ilişkili genlerin erkeklerde daha baskın olduğu belirtiliyor. Bunun yanı sıra, erkeklerin testosteron hormonuna daha fazla maruz kalmasının, nörolojik gelişimlerini etkileyebileceği düşünülüyor. Testosteronun, beyindeki bazı bölgeleri etkileyerek sosyal davranışları belirleyen yapıları etkileyebileceği iddia ediliyor.
Çevresel faktörler de otizmin görünme sıklığını etkileyen diğer bir unsurdur. Hamilelik sırasında anne adayının maruz kaldığı bazı toksinler, enfeksiyonlar veya stres gibi etkenlerin, doğacak çocuğun gelişimini etkileyerek otizm riskini artırabileceği ifade edilmektedir. Özellikle erkek fetüslerinin çevresel stres etkenlerine daha duyarlı olduğu düşünülmektedir.
Bunun yanı sıra, tanı süreçleri de cinsiyetler arasındaki farklılıklara neden olabilir. Kız çocuklarının, sosyal beceriler ve iletişim becerileri açısından daha fazla desteklenmesi ve sosyal normlara daha uygun davranışlar sergilemesi, otizm tanısının gecikmesine veya göz ardı edilmesine neden olabiliyor. Erkek çocuklar ise genellikle davranışsal problemlerle daha fazla öne çıktıkları için, tanı süreçleri daha hızlı gerçekleşebiliyor.
Otizmle ilgili yapılan bu çalışmalar, toplumsal farkındalığı artırmak adına son derece önemlidir. Ancak, erkeklerde otizmin daha yaygın görünmesi, toplumda yanlış yönde algılara yol açabilir. “Sadece erkek çocukların otizm riski taşıdığı” gibi düşünceler, kız çocuklarının yeterince dikkate alınmaması gibi sonuçlara yol açabilir. Bu noktada, her bireyin eşit bir şekilde değerlendirilmesi ve otizm belirtilerinin cinsiyet gözetmeksizin izlenmesi hayati önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, otizm spektrum bozukluğu üzerine yapılan araştırmalar, erkeklerde daha yaygın görünmesinin çeşitli biyolojik ve çevresel faktörlerle ilişkili olduğunu göstermektedir. Ancak, gelişen bilimsel verilerle birlikte, cinsiyetler arası farklar daha iyi anlaşılmalı ve toplumsal algıların doğru bir şekilde yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Her bireyin ihtiyaçlarına uygun destek ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi, otizmli bireylerin yaşam kalitesinin artmasına katkıda bulunacaktır. Ülkemizde bu konudaki farkındalığı artırmak, erken tanı süreçlerini hızlandırmak ve bilimsel araştırmalara destek vermek hepimizin ortak sorumluluğudur.